Hizmet-i Kur’ân’iye de Zekât ve Sadakalar

Loading


 YAŞANMIŞ MİSÂLLERDEN DELÎLLER

1) Risâlelerde geçen misâller: 

“Aşâir taahhüd ettiler ki, zekâtın bir kısmını o medreseye tahsis edeceğiz…” 29

Dikkat edersek, Medresetü’z-Zehrâ için tahsîs edileceğini beyân ettiklerini ve kabûl de edildiğini anlıyoruz.

“İki defa Nur’un hizmeti için buraya kadar gelen kıymetli hemşiremiz Zehra’nın Medreset-üz Zehra’nın kâğıd masrafına iki yüz lira vermesi, hanımlar kısmında da Hüsrev’ler, Feyzi’ler, Ahmed’ler bulunduğunu gösteriyor.” 30

Hanımların, Hüsrev’lere, Feyzi’lere ve Ahmed’lere benzetilmesi ve onlarla mukâyese edilmesi, bu gibi gayretleri gösterenlerin ziyâde olduğunu gösterdiği gibi, verilen iki yüz lira da hizmet-i Kur’âniye adına kabûl edilmiştir.

“Kat’iyyen biliniz ki, bu dehşetli itabı gördüğümün sebebi; istirahat için bir arzu nevinde ve bir temenni tarzında, bir otomobil ile gezmeğe gittiğim vakitte, otomobilci dedi ki: “Küçücük otomobiller çıkmış, bin lira gibi bir fiatla satılıyor.” Ben de temenni nevinden dedim ki: “Keşki, öyle bir emanet küçük otomobil elimize geçseydi, sair yerlerdeki Nurcu kardeşlerimi ziyaret etseydim” demiştim. Buna hakikî ve ciddî bir karar vermemiştim. Bir arzu iken; buradaki iki has kardeşimiz, bu arzuyu ciddî bir karar zannedip bin lira değil, dört bin liraya kadar fedakârane çalışmışlar.

Buraya geldikleri vakit, yedi saat memnuniyetle telakki edip, o arzuyu bir dua-yı makbule zannettiğim halde, birden bu gecede manevî itiraz ve itab gördüm. O arzumun hatasını anladım. Hiç görmediğim bu tarz manevî itabın üç sebebi var, başka vakit izah edilecek.”31

Buradaki i’tiraz ve i’tâb, kardeşlerin içtima ve gayretleriyle otomobil almalarına gelmiyor! Aşağıda izâh edilen hikmetlere binâen Hazret-i Üstâd’ımızın şahsına bakıyor. Öyle olsa idi, otomobilin satılmasının ardından alınan parayı tek tek sâhiplerine iâde etmek lâzım gelirdi. Fakat Emirdağ’ına hizmette sarf edilmesi için gönderilmesi gösteriyor ki, bu ağabeylerimizin gayretlerinde bir beis yoktur, yaptıkları makbûldür.

“Bu otomobili alan beş kardeşimiz kat’iyyen bilsinler ki, değil beşinin bir otomobili sadaka ve ihsan ve hediye etmişler, belki onların hayırlı niyetleri cihetinde Risale-i Nur dairesi hizmetinde herbiri tam bir otomobil fiatı kadar bir hediye bilfiil yapmışlar gibi manen kabul edildiğine bana bir işaret ve kanaat var. Madem kardeşlerim, sizin hâlisane bu hizmetiniz hakkınızda böyle makbuliyet var. Siz müteessir olmayınız. Beni de bu manevî itabdan kurtarınız. Hem benim düstur-u hayatıma, hem Risale-in Nur’un sırr-ı ihlasına gelmek ihtimali bulunan zararı çabuk tamir ediniz. Hem o otomobil burada kalmasın, en büyük hisseyi veren zâtın yanına gitsin.” 32

(Haşiye): Otomobil satıldıktan sonra yine onun fiatından üçbin lira Emirdağı’na gönderilmişti ki, Risale-i Nur’un hizmetinde sarfedilsin.” Ve üçbin lira Risâle-i Nûr hizmetine sarf edilmek üzere kabûl edilmiştir.

Ve Hazret-i Üstâd’ımız, şahsa değil, hizmet-i Kur’ân’iye ve Nûriye’ye hânesini vakfediyor, tasadduk ediyor:

“Üstadımız Barla’daki dokuz senelik ikametgâhı olan ve Risale-i Nur’un birinci dershanesi, hem altı vilayet genişliğindeki Medreset-üz Zehra’nın çekirdeği bulunan hanesini “Medrese-i Nuriye olarak” Risale-i Nur’a vakfetmişti. Şimdi onu müteakib hem Isparta ve civarı kazaları ve bazı köylerinde, hem Diyarbekir ve şarkta Nur dershaneleri açılmaktadır.” 33 Üstâdımız dahi hânesini, hizmete teberru etmiştir.

Rüşdü’nün gönderdiği otuz liradan yirmi yedisini posta ile size gönderdim. Siz ona gönderirsiniz. Ona da öyle yazdım. Benim ihtiyacım olmadığından ve kaideme muhalif olduğundan kabul edemedim. Yalnız onun hayırlı niyeti için, ehemmiyetli hayırlara sarf edilmek suretiyle, onun hesabına otuzdan üç banknot aldım.” 34

Hazret-i Üstâd’ımız şahsına almadığı için iâdeye niyet ediyor amma velâkin, Rüşdü Ağabeyimizin hayırlı niyetine mukâbil, gönderdiğinden bir kısmını hizmete sarf edilmek üzere kabûl ediyor.

Dâr-ül Hikmet’te vazife-i ilmiyede iken tayinatım olan, elime verilen ve o zaman tab’ettiğim risalelerin masrafından fazla kalan ve onunla hacca gitmek niyet ettiğim ve yirmi-otuz seneye yakın bir zamanda benim ihtiyat erzakım bulunan doksan banknot ki, nazarımda bin banknot kadar kıymeti vardı, Medreset-üz Zehra’nın kudsî derslerine medar olmak için Nur’un ehemmiyetli bir naşiri ve Hâfız Ali’nin (R.H.) çalışkan bir vârisi Hâfız Mustafa (R.H.) ile size gönderdim.” 35

Medresetü’z-Zehrâ veya Nûr Medreseleri İslâmiyet’e hizmet edecek ve hâlihazırda da hizmet eden pek büyük bir ilim ve irfân yuvalarıdır ve bu âhirzamanda büyük bir cihâd-ı mânevî hükmündedir. Demek bizler dahi, Medresetü’z-Zehrâ’ların inşâsına veya onun vazîfesini derûhde eden şimdiki medreselere ve bu nev’deki gayretlerin husûlüne yardım etmek ve bu medreselerin kudsî derslerine medâr olmak için göndermek lâzım geliyor.

2) Ve tatbîklerden misâller… 

Muzaffer Arslan Ağabey : İstiğna şahıslarımız içindir. Ehl-i himmetin, hizmete iştirâkine mânî olunmaz. Risâlelerde bunlar vardır.” 36 

Abdulvahid Tabakcı Ağabey :
(Üstâd’ın kalacağı bana âit olan ev için Zübeyir Ağabey, Hazret-i Üstâd’a) ‘Bu ev 20 lira eder Üstad’ım’ dedi. Zübeyir Ağabey ayrıca ‘Bu dershaneye başka arkadaşlar da iştirâk etmek istiyorlar’ deyince Üstad’ımız da, ‘Öyleyse başka medreselerde olduğu gibi ben de beşte birine iştirâk edeyim’ dedi.” 37 

Tahiri Mutlu Ağabey : “Tahiri Ağabey, bâzı zenginlerin mal ve paralarını alıp hizmette kullanır. Mesleğimizdeki istiğna düsturu sebebiyle Sungur Ağabey bir gün kendisine bunu hatırlatır: ‘Ağabey, mesleğimizde bu var mı? Bu, mesleğimize uygun mu?’ der.Tahiri Ağabey şu cevâbı verir: ‘Kardeşim, o mallarını hizmette kullandığım kimseler, yarın kıyâmet günü gelip bana teşekkür edecekler, ellerimden öpecekler!’”38

Mustafa Sungur Ağabey : “Sungur Ağabey (Sivas’a) gelince tabii bütün kardeşler toplandı. Manevî bir hava oldu. Dersler yapıldı. Dersten sonra ‘Ne var ne yok?’ diye sorunca, bir kardeş dershane teşebbüsünden bahsetti. Sungur Ağabey, ‘Maşâallah’ deyip hemen cebinden seksen lira çıkardı.‘Beni en başa yazın. Altına da diğer himmet sâhibi kardeşlerimizi yazıp başlayın. Allah hayırlı etsin!’ diye parayı verip duâ etti.” 39

Mustafa Türkmenoğlu Ağabey : “Ankara’da hizmetler hayli ilerlemiş ve yeni bir mülk dershaneye ihtiyaç duyulmuştur. Bunun için epey yer bakılmış, sonunda Emek’te emsallerinden biraz daha uygun fiyata bir yer bulunmuştur. Bu dairenin fiyatı o zamanın parasıyla 140 bin liradır. Ev sahibi müsamahasızdır. Verdiği kısa süre içinde para getirilmezse başkasına satacaktır. Diğer vilâyetler de haberdâr edilir. Gerek borç, gerekse hibe olarak toplanan para ancak 126 bin 250 lira olur…….” 40

Necati Usun Ağabey : “Ziya Ağabey dolaşırken, bâzıları para veriyordu. 100 lira gibi… Bunları getirip bana veriyordu. Ben bu paraları biriktirdim. 2 bin lira da kendim ekledim. Bâzı arkadaşları da dolaştım. Onlar da iştirâk ettiler ve Fatih’te bulunan Aka Palas Apartmanı’nın çatı katını satın alıp dershane yaptık. 41

Mehmed Hamid Güven Ağabey : “1965 de biz yeni bir Dersane almıştık, onunla ilgilidir. Mehmet Küçükağa gelmişti, bizim evde ders okuyorduk. O dedi: ‘Bu, evde olmaz, bir dersane almamız lazım’ dedi. Hepimiz memurduk, fazla paramız yoktu. Dedim: ‘Senin hâfızlığın var mı?” Dedi “var” Malatya’nın zenginlerinden Mehmet Vaizoğlu vardı. Hatta İmam Hatip Okulu’nu da o yaptırmıştı. Ona gittik. Mehmet ona bir Kur’an okudu, manasını şerh etti, güzel sesi vardı. Sonra Sözler kitabından bir ders okuduk. Dersten sonra, Mehmet Küçükağa ona dersane ihtiyacını anlattı. Mehmed Vaizoğlu, o zamanın parasıyla üç bin lira verdi bize, Allah ebediyen razı olsun. Böylece biz Dersanemizi almış olduk.” 42

Ömer Kuş Ağabey : “(Tâhirî Mutlu Ağabey) ‘Ben eskiden bağların, üzümlerin, pekmezlerin öşrünü, bedelini vermemiştim, borcum vardı. Bir dönüm arazi sattım, onun kazasını yaptım, paraları ödedim’ dedi. Ben dedim: ‘Tâhirî amca bizim de vardır borcumuz. Biz size versek, siz de Risâle-i Nûr hizmetinde kullansanız olur mu?’ dedim. ‘Olur’ dedi. Biraz para çıkardım verdim Tâhirî amcaya. Ben o zamana kadar hizmet için para falan kabul ediliyor mu, edilmiyor mu daha bilmiyordum. Öğrenmiş oldum.” 43

Evet bu medreseleri inşâ ve ihyâ etmek mânevî cihaddır ve bilhassa bu zamanda fevkalâde ehemmiyetlidir. Daha bir çok misâller var ancak maksadı hâsıl eylediği kanaatiyle yeterli buluyoruz.

اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَالَّذٖينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اُولٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
(Bakara Sûresi – 218. âyet)

Meâlen: “İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mücâhedede bulunanlar; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

İstifâdenin hâsıl olmasını temennî eder, duâlarınızı beklerim…

Ersin Miman

Dipnotlar :
29: Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzaman Said Nursî-1, sh:849 
30: Emirdağ Lâhikası -1 
31: Emirdağ Lâhikası -1 
32: Emirdağ Lâhikası-1 
33: Emirdağ Lâhikası -2 
34: Barla Lâhikası 
35: Emirdağ Lâhikâsı-1 
36: Ağabeyler Anlatıyor-2, Ömer Özcan, Mayıs 2008, sh:377 
37: Ağabeyler Anlatıyor-3, Ömer Öczan, Ekim 2009, sh:35 
38: Tahiri Mutlu, İhsan Atasoy, Eylül 2007, sh:144 
39: Mustafa Sungur, İhsan Atasoy, Ağustos 2008, sh: 429 
40: Tahiri Mutlu, İhsan Atasoy, Eylül 2007, sh:141 
41: Ağabeyler Anlatıyor-4, Ömer Öczan, Ekim 2010, sh:353 
42: Ağabeyler Anlatıyor-2, Ömer Özcan, Mayıs 2008, sh:233-234 
43: Ağabeyler Anlatıyor-6, Ömer Öczan, Eylül 2014, sh:311

Sayfalar: 1 2