40 Hadis Yaşayalım mı?

Loading


HADİS : 25

Allah (c.c.) katında arkadaşların hayırlıları,
arkadaşlarına karşı hayırlı olanlarıdır.

Ve Allah (c.c.) katında komşuların hayırlıları,
komşularına karşı hayırlı olanlarıdır.

25 خَيْرُ الْأَصْحَابِ عِنْدَ اللهِ خَيْرُهُمْ لِصَاحِبِهِ وَخَيْرُ الْجِيرَانِ عِنْدَ اللهِ خَيْرُهُمْ لِجَارِهِ

Demek Allah (c.c.) bizim herşeyimizle alâkadar, nasıl arkadaş olduğumuza, nasıl komşu olduğumuza da bakıyor ve biliyor.

Madem Allah (c.c.) herşeyi bilir ve bizim en esas maksadımız O’nun rızasını kazanmaktır. Öyleyse bizde arkadaşlarımıza ve komşularımıza karşı hayırlı olalım, hayırda yarışalım.

Mü’min arkadaşlarımıza ve komşularımıza karşı bazı vazifelerimiz vardır ki, hâl ve hatır sormamız, hasta olsalar ziyaret etmemiz, dar’a düşseler yardım etmemiz ve onlara karşı daima hakkı tavsiye etmemiz ve hayrı salık vermemizdir. Ve en önemlisi ise, Ahirete isteklendirip, sevdirip, Allah’ın gazabından da korkutmak ve Cehennemden sakındırmaktır.

Şu dünya üzerinde iki cihette onlara karşı hayırlı olacağız. Hem aynı mekanda birbirimize arkadaş veya komşu olduğumuzdan, kimse kimseyi rahatsız etmeyecek, hakkını gasp etmeyecek, üzmeyecek, kavga, münâkaşa etmeyecek, yani menfi hareket etmeyecek, müsbet hareket edip ihtiyaç olsa yardım edecek, birbirine el uzatacak, selâm verecek, tebessüm edecek hakeza…

İkincisi ve en önemlisi ise terbiye-i İslâmiye almış her Mü’min, arkadaş ve komşularına karşı her yerde, her şeyde en azından örnek olmak ile, hak ve hakikati izhar etmesi, göstermesidir. Yoksa dinini bilmeyen gâfillere uymak ve onlar gibi olmakla olmaz.

Çevremizdekilere İslâmiyetin güzelliklerini göstermekle, onları hayra davet etmek, hayrı tavsiye etmek. Allah’ın (c.c.) hoşnut olacağı güzel işler yapmak ve onları da dahil etmek, namazlarımızı kılmak, namaz vakti gelince “haydi arkadaşlar camii’ye gidip namazımızı kılalım” demek ile onları namaza ve Cennete davet etmekle olur. Eğer yapamazsanız hiç olmazsa siz Mü’minliğinizle, ahlâkınızla, ibadetlerinizdeki ciddiyetinizle onlara karşı iyi örnek olmakla da bu vazifeyi yapmış olursunuz. Böyle bir arkadaş veya komşu, karşısındakine karşı en hayırlı olanıdır. Çünkü hem kendisinin, hem çevresindekilerin ebedî hayatına, âhiretine bakar.


HADİS : 26

(Selâmlaşanlar arasında)
Gerçekten Allah’a karşı en evlâ olan,
selâmı ilk önce verendir. 

26 إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِاللهِ مَنْ بَدَأَهُمْ بِالسَّلامِ

Gayet açık değil mi…
“Selâmı aranızda yayın” diyordu on sekizinci hadiste.

Selâmlaşmak, karşımızdakine yaptığınız bir dua olmasıyla beraber, dostluk, muhabbet, kardeşliğin de bir tezahürüdür. Selâmlaşma, aradaki bağları kuvvetli kılar, samimiyeti kurar, sevdirir, kaynaştırır.

Herşeyi ile muhabbet dini olan İslâm, Mü’minler arasındaki kardeşliğe ne kadar önem vermiş ve her şeyde hakiki kardeşliği nazara verip, teşvik etmiş.

Selâmı ilk önce verenin daha çok sevap alması, selâm vermeye teşviktir. Bir manâ ile “çok selâm vermeye çalışınız, zira her selâmınıza ecir var” der.

Selâm vermek sünnettir, ancak verilen selâmı almak ise farzdır. Yani “Es-Selâmu Aleykum” demek sünnet, “Aleykum’usSelâm” diyerek selâmı almak ise farzdır. Alınmasa günah olur.

Mesela bir arkadaşınız geldi, “Es-Selâmu Aleykum” dedi. Siz ise birkaç kişisiniz. İçinizden birisi onun selâmını alsa “Aleykum’usSelâm” dese, diğerlerinin demesine gerek kalmaz, selâm alınmış olur. Demek selâmı en az birisi alsa, Allah’ın (c.c.) emri olan farz yerine getirilmiş olur.

Peki bu işten en çok sevabı kim kazanır?

Selâmı veren arkadaşınız kazanır. Çünkü hadiste der “Gerçekten Allah’a karşı en evlâ olan,selâmı ilk önce verendir”.


HADİS : 27

İki Müslüman karşılaşır da musafaha (el sıkışma) yaparlarsa,
birbirlerinden ayrılmadan (bazı) günahlarından bağışlanmış olurlar.

27 مَا مِنْ مُسْلِمَيْنِ يَلْتَقِيَانِ فَيَتَصَافَحَانِ إِلا غُفِرَ لَهُمَا قَبْلَ أَنْ يَفْتَرِقَا

Allah (c.c.) ayetinde der ki: “Muhakkak ki Mü’minler kardeştirler”27.1. Yani der, sizlere kardeş olmanızı emrediyorum ve kardeş olmanız için yapacağınız herşeyi size âyetlerimle bildiriyor, Resûlüm’le gösteriyorum. Yapmak zaten insaniyetinizin ve Mü’minliğinizin bir vasfı olması lâzım geldiği halde, yapmanızla size sevap yazar, hata ve kusurlarınızı da affeder, bağışlarım.

O halde halen birbirinizle kardeş olmak için yarışmaz mısınız?

Güzel çocuklar, selâmı aranızda yayınız. Birbirinize tebessüm ediniz. Arkadaşlarınızla bir araya gelseniz veya karşılaşsanız, birbirinizle tokalaşınız, muhabbetle konuşunuz. Tâ ki ayrılıncaya kadar, Cenâb-ı Hakk (c.c.) fazl-ı kereminden ve kemâl-i merhametinden, bazı günahlarınızı bağışlasın.

Evet bu zamanda günahsız kalmak çok zorlaşmış, kimse diyemez ki ben günahsızım. Hem günahsız olmak Peygamberlere (Aleyhim’üs-Selâm) hastır. Öyleyse biz Müslümanlar sünnet-i seniyye’ye ittiba edebilmek için hadisleri öğrenip, hayatımıza tatbik etmek ile bazı günahlarımıza kefaret yapıp, Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’in (c.c.) nazar-ı merhametini celb edelim. Niyeti bu olanın, günahlarının da bağışlanacağını ihtar ediyor Resûl-ü Ekrem (sallallahû aleyhi vessellem) efendimiz…


HADİS : 28

Mü’min kardeşini seven
ona sevdiğini söylesin. 

28 إِذَا أَحَبَّ الرَّجُلُ أَخَاهُ فَلْيُخْبِرْهُ أَنَّهُ يُحِبُّهُ

Bir Mü’min kardeşinizi sever ve ona muhabbet hissederseniz, onun ahvali, konuşması, arkadaşlığı, ahlâkı, huyu hoşunuza giderse, kendinize yakın bulursanız, o vakit gidiniz ve “Ben seni Allah rızası için seviyorum” deyiniz. Bir arkadaşınız gelse ve size dese “Ben seni Allah’ın rızası için seviyorum”, nasıl hoşunuza gider! Sizi, daima sevilen biri olmaya da dikkat ettirir. Sizde muhabbetinizin olduğu kardeşlerinize bunu deyiniz, çekinmeyiniz.

Enes İbni Mâlik (r.a) anlatıyor 28.1:

Bir gün Resûl-i Ekrem (sallallahû aleyhi vessellem)’in yanında oturuyordum. Oradan bir adam geçti. Hz. Peygamber’in yanında oturanlardan biri,

— “Ey Allah’ın Resûlü! Ben bu zatı gerçekten Allah rızası için seviyorum” dedi.

Peygamber efendimiz ona,
— “Peki kendisini sevdiğini ona söyledin mi?” diye sordu.

Adam,
— “hayır söylemedim” deyince

Hz. Peygamber,
— “Haydi kalk, ona sevdiğini söyle de aranızdaki muhabbet güçlensin” buyurdu.

Adam da hemen kalkıp sevdiği kimsenin arkasından yetişti ve ona,
— “Ben seni Allah için seviyorum” dedi.

O da,
— “Beni kendisi için sevdiğin Allah da, seni sevsin” karşılığını verdi.


HADİS : 29

Bir Müslümanı korkutmak,
Müslüman olana helâl değildir. 

29 لا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يُرَوِّعَ مُسْلِمًا

Kardeşliğin tesisine çalışan ve her fırsatta muhabbeti nazara veren islâmiyet, hiç mümkün müdür ki, üzmeyi, telaş vermeyi, korkutmayı istemiş olsun ve bunu yapanı sevsin.

Korkutmak bir nev’i zulümdür ki, korkutan, korkanın hakkına girer. Âhirette kendisine davacı eder. Şakası olmaz, şaka yaptım denilmez. Şakadan dahi olsa, karşı tarafa korku vermek helâl olmaz. Helâl olmayan, haram olur. Haram olan şey günahtır; yani girme, yapma, bulaşma, kaç demektir.

Korkutmak ile şaka olmaz. Şakadan da korkutmak olmaz. Oyun gibi düşünürsünüz ama melekler onu oyun kabul etmez. Kendinizle mukayese edin. Korkutulmak hoşunuza gider mi? Her an korkutulacaksınız diye korkarak gezilir mi?

Hem bazen bu korkutmalardan dolayı dili tutulan, fenâlaşan, yere düşüp bayılan veya hastalananlar vardır ki, buna sebep olmak herhalde istemeyeceksiniz.

O halde sizde bunu başkalarına yaşatmayın, kaçının. Hem günah olduğunu unutmayın. Hem âhirette o arkadaşınızı hakkınızda davacı edinmeyin, o hesap gününün çetinliğinden korkun ! – korkutmayın.


HADİS : 30

Küçüklerimize merhamet etmeyen
ve büyüklerimizin hakkını tanımayan kimse
bizden değildir. 

30 مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيَعْرِفْ حَقَّ كَبِيرِنَا فَلَيْسَ مِنَّا

Bizden değildir demek, âhirette, mahşerde yalnız kalırsın ve hakiki Mü’minlerden olamazsın, sen merhamet etmeyen ve büyüklerin hakkını tanımayan biri olsan, seni aramıza almayız, kabul etmeyiz, şefaatim senin üzerine olmaz demeğe gelir ki, şefaati kaçıran, Cenneti kaçırır.

Küçüklerinizin sizden daha güçsüz, kuvvetsiz olduğunu, hem sizin kadar gelişmediği için her şeyi bilmeyip, düşünemediklerini bilmeniz ile onlara merhametle muamele edip, kızmamak ve küçük olduklardan, sevilmeye ve oynamaya müştak olan küçüklerinizin yaramazlıklarını “sen ilgi mi istiyorsun” demek ile şefkat göstermek, hem sizden daha aciz olduklarından çok basit şeylerden dahi ağlayan bu nazdâr yavrulara karşı onları himayenize almak ve sahipsiz bırakmamak ile mezkûr (bütün saydığımız) hakikatlere binaen onlara birer abi veya abla olup Allah’ın (c.c.) rızasını, Peygamberimizin (sallallahû aleyhi vessellem) hoşnutluğunu kazanmaya çalışmak lâzım gelir.

Unutmayın çocuklar, sizde, büyükleriniz karşısında küçüksünüz. Büyüklerinizin size nasıl davranmasını isterseniz, sizde küçüklerinize öyle davranın.

Büyüklerinize gelince ise, onlar bizim büyüğümüzdürler ve dinimiz büyüklerimize karşı saygıyı bizden istemektedir. Bize düşen büyüklerimiz hakkında kötü söz söylememek, gıybet etmemek yani onları çekiştirmemek, haklarında dedikodu yapmamak, menfi hareketlerden kaçınmaktır. Konuşmada sözün önceliğini büyüklerimize bırakmayı, onlara yer vermeyi, ihtiyarlıklarından yapamadıkları ve yetemedikleri zaruri ihtiyaçlarında onları tamamlamayı dinimiz bize yükler ve bizden ister.

Bilhassa bu asırda en çok gözümüze görünen ise, otobüs, metro gibi ulaşım araçlarında büyüklerimize yer vermeyip, onları o yaşlı halleriyle ayakta durdurmaktır ki, onların eziyette kalmalarına razı olmandan kimse razı olmaz.

Elhâsıl: Öyle kimseler var ki, küçüklerine karşı merhametsiz, büyüklerine karşı ise hakkını tanımaz bir vaziyet aldıklarından, böyle vicdansızlaşmış bir kalbe sahip olan bizden değildir der, şiddetli tehdit eder.


HADİS : 31

Sizden biriniz bir yere girmek için üç defa izin ister de,
ona izin verilmezse
“geri dönsün.” 

إِذَا اسْتَأْذَنَ أَحَدُكُمْ ثَلَاثاً فَلَمْ يُؤْذَنْ لَهُ فَلْيَرْجْعْ قَالَ لَتَأْتِيَنَّ عَلَى هَذَا بِالْبَيِّنَةِ فَقَالَ أَبُو سَعِيدٍ لا يَقُومُ مَعَكَ إِلا أَصْغَرُ الْقَوْمِ قَالَ فَقَامَ أَبُو سَعِيدٍمَعَهُ فَشَهِدُ لَهُ31

Bu kitabın kapağına “Kırk hadis yaşayalım mı” diye yazdık ki, sadece okuyup geçmeyelim, hayatımızın her anına tatbik edip, bütün harekâtımızı sünnet-i seniyye üzerine inşâ edelim.

Gayet açık olduğundan tarife ve izaha ihtiyaç bırakmıyor. Demek ki, bir arkadaşımıza, komşumuza veya akrabamıza gitsek, kapıyı en fazla üç defa çalacağız. Yani zile bir kere basacak bir süre bekleyeceğiz, ses gelmezse bir süre sonra “belki duymadılar” diye ikinci kez basıp bekleyeceğiz, yine ses veren olmazsa üçüncü ve son kez çalacağız, bekleyeceğiz. Eğer içeride olduklarından emin olsak bile, üç defa kapıyı çaldığımız halde açan olmamışsa oradan geriye dönüp gideceğiz.

Demek müsait değiller diyeceğiz…

Bu terbiye bizde evimizin içinde de olmalı, anne-babamızın odasına girerken, abla veya abimizin hatta kardeşimizin odasına dahi girerken kapılarını çalmalı, izin verilmesini beklemeliyiz. Yoksa kapıyı çalmadan birden kapıyı açıp içeri girmek değil veya kapıyı çalıp izin verilmesini beklemeden içeri girmek de değil, hem cevap vermiyorlar diye defalarca kapıyı çalmak veya zile basmakla ısrarcı olmak hiç değil ….


HADİS : 32

Bir müslüman ecrini (sevabını) âhirette bekleyerek,
ailesi için bir harcama yaptığında,
bu onun için sadaka olur. 

32 اَلْمُسْلِمُ إِذَا أَنْفَقَ نَفَقَةً عَلَى أَهْلِهِ وَهُوَ يَحْتَسِبُهَا فَهِيَ لَهُ صَدَقَةٌ

Yarının büyükleri olan siz küçükler ve ev kurmaya doğru giden gençler…

Siz dahi istikbâlde (gelecekte) şimdiki ailenize ve ileride evlenip kuracağınız yuvanıza elbette zarurî ihtiyaçlarını karşılamak için para harcayacaksınız. Madem bu ihtiyaçlar zaruriyetten geliyor (nefsi olmamak, hevesâta bakmamak şartı ile), siz de bu harcamalarınızın mukabilinde, sevabını âhirette Cenâb-ı Erhamürrâhimîn bana ziyadesiyle verecek diye bildiğinizden, bu niyet ile o harcamalarınız, hakkınızda sadaka vermiş gibi yazılıp, size çok sevaplar, ihsanlar kazandıracak – inşâallah.

Evet, ailenize yaptığınız her harcama ki, peynirden – kömüre, çoraptan – doktor masrafına kadar herşey sizdeki güzel niyet ile amel defterinize yazılır ve verdiğinize en az on misli ile âhiretinize bakar tam bir menfaat verir.

[kitapçığın devâmını okumak için alttaki sayfa sayılarına tıklayınız]

—————————-
25:   Tirmizî, “Birr ve Sıla (hayır ve sıla-i rahim)”, 28. (1944) 
26:   Tirmizî, “İzin isteme ve Edep”, 6. (2694); Ebû Dâvud, “Edep”, 142-143. (5197) 
27:   Ebû Dâvud, “Edep”, 141-142. (5212); Tirmizî, “İzin isteme ve Edep”, 41. (2727); İbn-i Mâce, “Edep”, 15. (3703) 
27.1:   اِخْوَةٌالْمُؤْمِنُونَاِنَّمَا (Muhakkak ki Mü’minler kardeştirler) – Hucurât Sûresi : 10. âyet 
28:   Ebû Dâvud, “Edep”, 112-113. (5124); 
28.1:   (Ebu Davud; Edep; 112-113 ; Ahmed b Hanbel; Müsned; III; 140-141, 241) 
29:   Ebû Dâvud, “Edep”, 85. (5004) 
30:   Ebû Dâvud, “Edep”, 58. (4943); Tirmizî, “Birr ve Sıla (hayır ve sıla-i rahim)”, 15. (1919) 
31:   Ebû Dâvud, “Edep”, 127-128. (5180); Müslim, “Edep”, 7. (2153); Tirmizî, “İzin isteme”, 3. (2690); İbn-i Mâce, “Edep”, 17. (3706); Buhârî, “İzin isteme”, 13. (130) 
32:   Dârimi, “İzin isteme”, 35. (2667); Buhârî, “İman”, 41. (20); Müslim, “Zekat”, 14. (47); Tirmizî, “Birr ve sıla (hayır ve sıla-i rahim)”, 42. (1965) 

Sayfalar: 1 2 3 4 5