İfâde-i Meram:
Hizmet grubumuzdaki kardeşlerimize ithâfen yazılmıştı, ancak umûmi ihtiyaç olduğunu çok yerlerde müşâhede ettiğimizden ve ayrıca bu hususta bâzı kişilerin de iyi niyetlerine kapı kapatılmasından duydukları rahatsızlık ile birlikte, bizleri sünnete ittiba etmemekle ithâm etmelerine binâen, umûmun istifâdesi için paylaşıldı.
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَائِنَاتِ اَبَدًا
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
MUKADDEME
Pek kıymetli, hizmet-i Kur’ân’iyede ki samimi ve ihlâslı kardeşlerimiz, Risale-i Nur’larda bahsi geçen ve herkesin okumak ile birden tatbike giriştiğini duyumsadığımız “hediyeleşmemek” düsturu ve şartları hakkında sizlerle konuşmak arzu ediyordum, bu arzum bir mektup sûretine girdi, sonra o mektup bir makâle tarzını aldı.
Bu makâlenin yazılmasına sebep olan iki hâdiseyi sizinle paylaşıyorum.
Çocuklar grubundan bir evlâdımız komşularının taşınmasına yardım ediyor. Nihâyetinde işin bitiminde komşu hem teşekkür ediyor, hem de evlâdımıza bir mandalina uzatıyor. Evlâdımız da “biz hediye almayız, kabul etmeyiz” diyerek hediyeyi geri çeviriyor.
Bu meseleyi duyan ve öğrenen vâlidesi gelip bize soruyor…
Bakınız ve dikkat ediniz mesele nereye gidiyor !
Konu ile münâsebeti “herşeyi nasıl algılıyoruz?” cihetiyle olduğundan şu yaşanmış örneği de yazıyorum; Birgün bir kardeşimiz bir yere ziyârete gidiyor. Yâni misâfir oluyor. Sonra yemek ikram ediliyor, yemek faslı bitiyor ve sohbet ediliyor. İlerleyen saatlerde müsaade isteniyor. Fakat ev sahibi yemekten sonra iki saate yakın hiçbirşey yâni bir bardak çay dâhi ikram etmediğinden, gelen misafirlerden birisi tamamen samimiyet ve tebessüm ile diyor “bir bardak çayını içemedik”. Ev sahibi ciddî bir tarzda cevap veriyor “iki saat sünnet var bu yüzden ikram etmedim”.
Şimdi bir cihette bakıyorsunuz bu kadar hassasiyet ve ciddiyet… Fakat diğer cihetten bakıyorsunuz, evin bereketine de medâr olan ikram etmeklik sünnet olduğu ve misafirin duâsını almakta ehemmiyetli olduğu halde, ilişkileri zedeleyebilecek bir hâl içine giriliyor. Halbuki sen misafirlerine çayını ikram et, sünnete ittiba edecek olan içmez, dileyen içer. Bunda seni mes’ul edecek birşey yok eğer niyetin evine gelen misafirlerini ağırlamak olursa…
Hem her vakit misafir ağırlanmıyor ki, sünnet tamamen terk ediliyor olsun, zaten çok zamanlar bu sünnete ittiba ediliyor olması terk edilmediğine de bir delil değil mi?
İşte bu iki mesele, elinizdeki makâlenin bir an evvel yazılmasına sebep olmuşlardır.
Şekva sûretiyle konuşan o vâlideye yapılan izah sonrasında, hediyeleşmemenin bazı eşhâsa bakar olduğu, umum bir kâide olmadığı söylendiği vakit, tekrar şekvâ sûretinde denildi ki, “şu kardeş de hediyeyi benden geri çevirdi. Çok ısrar ettim hatta öyle ısrar ettim ki zorla aldı ve sonrasında da hemen gelip mukâbelede bulundu” diyerek rahatsızlığını ve kırgınlığını dile getirdi.
Ben şahsım adına bu gibi kardeşlerimizin hassasiyet ve samimiyetlerini cidden çok takdir ettim ancak, hizmet-i Kur’ân’iye de bâzı fedakârlıkların yapılmasının da elzem olduğunu, hem hediye almamanın herkese bakar bir kâide olmadığını, şartları olduğunu, hem ilişkiler ve münâsebetler noktasında ölçüsünün de iyi belirlenmesi lâzım geldiğini anlıyorum.
Ben çok arzu ediyordum ki, bu meseleyi kaleme alabileyim ve tüm kardeşlerimizin istifadesine takdim edebileyim. Bizden hayırlı bir niyet, tevfik ise ancak Cenâb-ı Erhamürramin’dendir (c.c.)
İÇİNDEKİLER
- İfâde-i Meram
- Mukaddeme
- Tahlîl
- Her Asır Başında Gelecek Olan Dinin Yüksek Hâdimleri
- Üstadımız Hediye Kabul Etmiş mi?
- Hediye ve Sadaka Almamak Kimlere Has Olmalı?
- Önemli Bir İhtar
- Ehl-i İlîm Kimlerdir?
- Üstadımızın Talebelerini Men Etmesine Gelince
- Şimdi Kendimizi Kıyaslayalım
- Elhâsıl (netice-i kelâm)
TAHLÎL
Risale-i Nur eserlerinde Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin hediye ve sadaka almama hususundaki ikaz ve ihtarları ile birlikte, bu âdetinin bu asra bakar çok hikmetleri olduğunu okuyoruz. Ancak görüyoruz ki, Risale-i Nur külliyatını okumaya başlayan herkesin, kısa bir süre sonra Üstadımızı taklit ederek hediyeleşmekten kaçınmaya başlayıp, bu hususta kendilerine verilmek istenen hediyeyi geri çevirip gönül ve kalpleri kırdıklarını da müşahâde ediyoruz.
Hediyeleşmek gibi pek mühim ve Sünnet-i seniyye’den olan güzel bir âdetin tatbik ve şartlarındaki nüanslarının tam anlaşılmamasından dolayı, tamamen terki veya geri çevrilmesi hem sinelerde yaralar açılmasına, hem de hakkımızda tenkit kapısının açılmasına sebep olduğunu görüyoruz. Halbuki Üstadımızın da bazı eşhastan nâdiren hediye aldığını ve mukâbelede bulunduğunu aşağıda zikredeceğiz.
Hem hediyeleşmemenin herkese has olmadığını, bazı makâmatta hizmet edenlere, neşr-i din’de hizmet edenlere veya hizmeti temsil makâmında önde görülenlere has olduğunu da göstermeye çalışacağız.
Hem hediyeleşmek sünneti ile, mâişet için verilen sadaka veya o nev’de ki hediyelerin birbirinden ayrıldığını da anlamamız lâzım. Meselâ, bir kişinin mâişetini te’min etmek için kendisine verilen sadaka veya bu nev’deki hediyeler ile, Mü’minlerin birbirlerine muhabbetlerinin bir izhârı, göstergesi olarak kendi aralarında hediyeleşmeleri aynı mâhiyette değil. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) hediye kabul ederdi, sadaka almazdı. Bunun Âl-i Beyt’e haram olduğunu söylerdi.
Hem sevgi ve dostluk bağlarının oluşmasına, sıcak ilişkiler kurulmasına, gönüllerin ve kalplerin feth edilmesine kuvvetli bir vesile olan hediyeleşmeyi, hizmet açısından da terk etmemek lâzım geliyor diye pek kuvvetli kanaatimiz var.
Hediyeleşmemek ile ilgili nüansların üzerinde beraberce duralım.
Evvela bilirsiniz, asrın müceddidleri, kendilerinden dine ilâve veya çıkarma yapmazlar. Dinde olanı asrın şartlarına tatbik ederler. Bu tatbik cihetinde bazı düsturlarda nüanslarını farkedemediğimiz ve kavrayamadığımız ayrıntılar bizi bâzen zora sokmakta veya hakkımızda tenkid kapılarının açılmasına sebep olmaktadır.
Evet, bazı düsturları hayatımıza tatbikte öylesine kırılmaz bir kalıp tarzında duruşumuz var ki, her nereye girsek veya her nerede olsak, bulunduğumuz dairenin şartlarına ve hizmet-i Kur’ân’iye ye bakar cihetlerine nazar etmeden, kımıldamaz, esnemez bir vaziyette duruş sergiliyoruz. Âdeta bu tarz yürüyoruz ve hâliyle temas ettiklerimize veya bize temas etmeye çalışanlara dokunduruyoruz, belki bâzen rahatsızlık da veriyoruz.
Her asır başında gelecek olan dinin yüksek hâdimleri :
“Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi’ değil, müttebi’dirler. Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (A.S.M.) harfiyen ittiba’ yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref’ u ibtal ve dine vaki’ tecavüzleri redd ü imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar u ilân ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna’ usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-i vazife ederler.
Bu memurîn-i Rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salabet-i imaniyelerinin ve ihlaslarının âyinedarlığını bizzât îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (A.S.M.) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (A.S.M.) ve hilye-i Nebeviyenin (A.S.M.) hakikî lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa: Amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (A.S.M.) ittiba ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed’e (A.S.M.) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teşkil ederler.” 1
Evvela bu nezih ve pek mualla tarifi iyice zihnimize yerleştirdikten sonra meseleyi kavramaya çalışalım.
Üstadımız hediye kabul etmiş mi?
Evet. Hizmete bakar hususlarda veya hizmette makbûl bazı şahıslardan nâdiren kabul etmiş.
“Bana bir hediye gönderdin. Gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman’dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünki sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez.” 2
Hüsnü Bayramoğlu ağabeyden :
“Üstadımızı ilk ziyaretimizde Rahmetli Vâlidemin hazırladığı bir miktar hediye getirmiştik. Kabul etti, fakat bize on misli fazla karşılığını verdi. Biz de buna çok memnun olduk, çünki tesbihini, hırkasını ve buna benzer eşyalarını teberrüken verdi.” 3
Ondokuzuncu Lem’a :
“Kaideme ve düstur-u hayatıma muhalif bir surette, bir talebem iki buçuk okkaya yakın bir balı, bana hediye kabul ettirmeye ısrar etti. Ne kadar kaidemi ileri sürdüm, kanmadı. Bilmecburiye, yanımdaki üç kardeşime yedirmek ve Şaban-ı Şerif ve Ramazanda o baldan iktisad ile otuz kırk gün üç adam yesin ve getiren de sevab kazansın ve kendileri de tatlısız kalmasın diyerek, “Alınız” dedim.” 4
“Medrese-i Nuriye’nin mürşidi, müessisi ve müdebbiri Hacı Hâfız kardeşimizin bu defa üçüncü olarak bir teberrükünü gördük. Tâ Barla’da iken, tatlı lokmaların kerametli, acib bereketi ve Isparta’da İktisad Risalesi’ni tatlılaştıran iki buçuk okka balın hârika bir hâdiseye sebebiyet vermesi {(Haşiye): Şimdi ben tahmin ediyorum, o bal da onun imiş; fakat tam tahattur edemiyorum.}, bu üçüncü defa da, bin mübarek ve masum hatırlarını ve iltifatlarını temsil eden ve parçalanmayan bir hediyeyi göndermiş. Altmış senelik bir kaide-i hayatiyemi, o bin hatırın hatırı için, o kaidemin hatırını kırdım.” 5
“Onüç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle keramet derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hediye eden, çok mübarek Hacı Hâfız’ı sürur ile hatırımıza getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi. Herbir tanesine sizlere Cenab-ı Hak Cennet’te binler Cennet tatlıları versin, âmîn.” 6
“Ve Ahmed Feyzi onunla bir mikdar zeytin ve zeytinyağı göndermiş. Ben Abdülmecid kardeşimin hediyesini kabul etmediğim halde Ahmed Feyzi kardeşimi daha ziyade kendime yakın gördüğümden hediyesini kabule mecbur oldum. Fakat kaidem bozulmamak için o hediyeye mukabil benim hesabıma bir Sözler mecmuası, beş tane Cevşenül Kebir, üç tane Nazif’in mektubunda yazdığı bana ait nüshalardan ve İstanbul’dan size gelecek Hizbi Nuriye’yi ona gönderiniz.” 7
Görüyoruz ki Üstadımız bazı eşhâsdan hediye almış… Demek karşımızdaki muhatâbımız da önemli.
Halbuki ekser risalelerde hediye ve sadakanın kabulünden içtinab edip, alınmamasındaki hikmetleri çok zikrettiği halde, nâdir de olsa bazı şahısları geri çevirmediğini de görüyoruz. Anlıyoruz ki, Üstadımızın gücenmelerini istemediği bâzı zâtlardan mukabele ile hediye aldıkları ve/veya o zâtların çoklarının ise ihlâs, samimiyet ve hizmette de ileri olduklarını anlıyoruz.
[kitapçığın devâmını okumak için alttaki sayfa numaralarını tıklayınız]
—————————-
1: Şuâlar, Onbeşinci Şuâ, Elhüccetüzzehra’nın İkinci Makâmı
2: Mektûbât, İkinci Mektûb
3: Bedîüzzaman Said Nursi Hazretlerinin has talebelerindendir
4: Lem’âlar, Ondokuzuncu Lem’â
5: Kastamonu Lâhikası, Envâr Neşriyat, sh:129
6: Kastamonu Lâhikası, Envâr Neşriyat, sh:230
7: Emirdağ Lâhikası-2, Envâr Neşriyat, sh:63
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.