Bu bahsin izâhını isteyen kardeşlerimiz vesîlesiyle yazıldı. Evvelâ ilgili bahsi aktaralım:
“İ’lem Eyyühel-Azîz!
Her şeyin içine melekût, dışına da mülk denir. Bu îtibârla insân ile kalb, birbirine hem zarf, hem mazrûf olur. Çünki insân mülk cihetiyle kalbe zarf olur. Melekût cihetiyle de mazrûf olur.
Bu kâide arş ile kevn hakkında da tatbîk edilir. Şöyle ki: Arş; Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dâhil olan İsm-i Zâhir îtibâriyle arş, mülk; kevn, melekût olur. İsm-i Bâtın îtibâriyle arş, melekût; kevn, mülk olur. Demek arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, kevn de mazrûf olur. İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazrûf, kevn zarf olur. Ve kezâ ism-i Evvel îtibâriyle وَ كان عَرْشُهُ على الْماءِ âyetinin işâret ettiği kevnin bidâyetini içine alıyor. Ve ism-i Âhir îtibâriyle سَقْفُ الْجَنَّةِ عَرْشُ الرَّحْمَن hadîs-i şerîfinin îmâ ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor.
Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücûdun sağını, solunu, üstünü ve altını ihâta etmiş olur.” (Mesnevî-i Nûriye)
“Her şeyin içine melekût, dışına da mülk denir. Bu îtibârla insân ile kalb, birbirine hem zarf, hem mazrûf olur. Çünki insân mülk cihetiyle kalbe zarf olur. Melekût cihetiyle de mazrûf olur.”
Melekût, mülk, zarf, mazrûf gibi kelimelerin mes’elemize bakar ıstılâhlarını da kaydedelim.
Melekût :
• Birşeyin iç yüzü, iç ciheti
• Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı
• Hükümdarlık
• Zamân, mekân, sebebler gibi maddî veya mânevî vâsıtalar araya girmeden, varlıklar dünyasının doğrudan Allah’ın (celle celâluhu) yaratıcı güç ve irâdesine bağlı olan tarafı
• Metafizik âlem, madde ötesi dünya.
Mülk:
• Birşeyin dış yüzü. Herşeyin görünen dış yüzü
• Hüküm ile birşeyin zabt ve tasarrufu
• Eşyâ üzerinde tasarruf yetkisi
• Yaratılmış varlık veya varlıklar dünyâsı (âlem-i şehâdet).
İnsân:
• Akıl, şuûr, irâde ve îmân gibi istidâd ve meziyetlerle yaratılan ve yaratılış itibâriyle de Cenâb-ı Hakk’ın (celle celâluhu) en mükerrem mahlûku
Zarf:
• İçine mektûb konulan kab, kılıf kağıt
• Birşeyi (dıştan) saran, kuşatan.
Mazrûf:
• Zarf içine konulmuş (olan), bir şeyin içine konmuş, kapsanan şey
• Bir şeyle sarılmış (olan)
• Sarılıp muhâfaza edilen
• İçte bulunan şey.
İlgili bahis içinde ilk dikkatimizi çeken “Bu îtibârla insan ile kalb, birbirine hem zarf, hem mazrûf olur” ifâdesindeki “insan ile kalb” tâbiridir.
“Her şeyin biri mülk, diğeri melekût; yâni biri dış, diğeri iç olmak üzere iki ciheti vardır.” (İşârâtü’l-İ’câz) izâhı ile ve yukarıda verdiğimiz melekût ve mülk tanımları ile anlıyoruz ki; ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa beden-i insan, kalbe zarf mâhiyetinde, kalb ise mazrûf vaziyetindedir zirâ kalb, dâhildedir.
Amma melekût cihetiyle insanın mazrûf ve kalbin zarf olması ise; kalbin mâhiyetiyle alâkalıdır. Zirâ kalb, insanın mâhiyetinde madde ile mânânın birleştiği mahâl, İlâhî tecellîgâh, latîfe-i Rabbâniye olarak ta’rîf edilir. Bu mânâ ile insanın âleminde merkez hükmünde, beşerin ef’âlinde te’sir sâhibi bir mâhiyettedir. Rahmânî ve şeytânî mücâhede mahallî, öfke, şefkat, vicdân, tahassüs (hissetmek) gibi istidâdlara hâiz ve kuvve-i kudsiyye olan basîret ve irfân ile idrâk mahallî gibi keyfiyyetleriyle kalb, vahyin ve ilhâmın da mahallî olması hasebiyle, insanın âleminde sultân hükmündedir.
Ve bu melekûtiyeti i’tibârıyla “Ve bütün eşyânın melekûtiyetleri santral gibi Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcibü’l-Vücûd’un yed-i kudretindedir.” (Mesnevî-i Nûriye) sırrıyla işler ve işlettirebilir mâhiyettedir. Kalb, bu makâm münâsebetiyle zarf olur. Meselâ nasıl ki: Bir memleket sınırları içinde o memleketi yöneten bir sultân ve sarayı bulunur. Mülk cihetiyle memleket zarf, o saray ise mazrûf olur zirâ saray memleketin sınırları dâhilindedir (içindedir). Amma melekûtiyet cihetiyle ise o saray zarf olur, memleket ise mazrûf olur zirâ saray, umûm memlekete ve içindeki râiyyetine hükmeder, tanzîm eder ve bu mânâ ile memleketi idâresi altına alır ve o koca memleket, sarayın idâre ve tedbîr alanı içine girer.
İşte bu temsîl mezkûr insan-kalb münâsebetini izâh ettiği gibi, “Bu kâide arş ile kevn hakkında da tatbîk edilir” ifâdesini de bu cihetten şerh ediyor. Kalbin (saray) mâhiyeti ve keyfiyyeti, arş’a… İnsan’da (memleket), kevn’e nisbet edilse anlaşılır kanaatindeyim. Bu nedenle bâzı ıstılâhları yazmak ile iktifâ ediyorum.
“Bu kâide arş ile kevn hakkında da tatbîk edilir. Şöyle ki: Arş; Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dâhil olan İsm-i Zâhir îtibâriyle arş, mülk; kevn, melekût olur. İsm-i Bâtın îtibâriyle arş, melekût; kevn, mülk olur. Demek arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, kevn de mazrûf olur. İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazrûf, kevn zarf olur.”
Arş:
• Yüce makâm. Kürsü, taht
• Allah’ın (celle celâluhu) kudret ve saltanâtının tecellî yeri.
Kevn:
• Yaratılan, âlem, varlık
• Vücûd, kâinat, mevcûdiyet.
İsm-i Zâhir:
• Bütün varlıkların dış yüzünü yaratan
• Ebû İshak ez-Zeccâc, zâhirin “üstün ve yüce olmak” şeklindeki kök anlamından hareketle bu isme “her şeyin fevkinde olan” anlamını vermiştir. (Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ). (DIA)
İsm-i Bâtın:
• Bütün varlıkların içini yaratan
• Gizli olmak; bilmek, bir şeyin iç yüzüne ve bir kimsenin sırlarına vâkıf olmak
• Varlığını gösteren birçok delîl bulunmakla birlikte duyulardan gizli olup gözle algılanamayan.
Kalan satırlar, alttaki ifâdenin nazarıyla ve gözlüğü ile tefekkür edilmeli:
“Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücûdun sağını, solunu, üstünü ve altını ihâta etmiş olur.” Demek arş; âlem-i kevn’i her yönden ve cihetten ihâtâ ediyor.
Hem arş, âlem-i emr (saray) hükmünde olup, âlem-i kevn ve mülk’ün yasalarına, kanûnlarına, her dâim yaratılmasına, tanzîm, tedbîr ve idâresine de baktığı cihetle yukarıda izâh ettiğimiz kalbin (saray) mâhiyeti ile teşbih edilse “İsm-i Bâtın îtibâriyle arş, melekût; kevn, mülk olur. (…) İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazrûf, kevn zarf olur.” ifâdesi de anlaşılıyor kanaatindeyim.
Son ifâdeler ise, âlem-i kevn’in yaratılmasının başlangıcını ve yaratılmasından sonraki safhasını haber vermiş.
Her birinize selâm eder, duâlarınızı beklerim..
Ersin Miman