Suâlden anladığım kadarı ile, bunun daha çok ‘adâletsizlik’ olduğu düşünülmüş. Bizler Cennet’e girmek için bu kadar gayret gösterirken, mücâdele ederken, engelli olanlar ise doğrudan Cennet’e giriyor tarzında düşünüldüğünü sanıyorum. Bu sorunun cevâbı için birkaç husûsu (konuyu) berâberce düşünelim.
Öncelikle, ‘engellilerden’ kasteddiğimiz ‘dînin teklîflerini anlayacak derecede akıl ve zekâsı olmayan’ kimselerdir yâni bunlar bir nev’i bebek veya küçük çocuk hükmündedir. Eğer akıl ve zekâ yönüyle dînin teklîflerini anlayacak kadar gelişme göstermişler ise, onlar da îmân edip, ibâdet etmek ile mükelleftirler. O halde bu soruda, zihinsel engellilerden bahsediyoruz..
Peki, neden sâdece zihinsel engelliler?
Halbuki ölen bebekler ve küçük çocuklar da Cennet’e giriyorlar. O vakit soruyu şöyle mi sormamız lâzımdı: “zihinsel engelliler, bebekler, çocuklar ölünce doğrudan Cennet’e gidiyor, biz ise Cennet’e gitmek için ibâdet ediyoruz, nefsimizle mücâdele ediyoruz, meşakkat (zorluk) çekiyoruz, bu adâletli mi?”
İki aşamada bunu mütalaa edelim (tetkîk etmek, etraflıca düşünmek) :
Bu suâli yönelten (soruyu soran) kişi, belli bir yaşa gelmiş, belli bir eğitim alıyor veya almış, dışarıda rahatlıkla gezebiliyor, araba kullanabiliyor veya kullanacak, ulaşım araçlarını kullanıyor, insânlarla bir araya geliyor, sohbet edebiliyor, konuşabiliyor ve bir mes’eleyi tartışabiliyor, alış-verişini yapabiliyor, birçok yere gidip-gelebiliyor, bilgisayar kullanabiliyor, telefon kullanabiliyor ve hakezâ…
Peki, samîmi olarak kendine sor; şu yaşıma kadar geldim, dünyâyı gördüm, âilemi bildim, arkadaşlarım oldu ve kendime âit bir sürü özel eşyâlarım oldu ve şimdi şu andan i’tibâren hepsini terk ederek “aklımı kaybetmek ve akılsızlardan olmak istiyorum” diyebilir misin, “böyle bir akılsızlığı” kabûl edebilir misin?
Eğer cevâbın HAYIR ise, aklın olduğu için memnûnsun demektir zirâ onu kaybetmek istemiyorsun. Bu da, Allah’ın, seni ‘zihinsel bir engelli’ olarak yaratmadığına ve ‘zihinsel bir engelli’ olarak dünyâya göndermediğine memnûn olduğunu gösterir.
Eğer cevâbın EVET ise, şimdi bunun üzerinde duralım yâni, ‘zihinsel bir engelli olsaydın’ neleri kaybedecek olduğunu anlamaya çalışalım:
Yukarıda demiştik, Cennet’e girecek olanlar ‘zihinsel engelliler’ veya ‘bebekler, çocuklar’. Peki, zihinsel engelliler olsun, bebekler ve çocuklar olsun, onların bu hayâttan ve dünyâdan istifâdesi (faydalanması) ile, yetişkin olan senin istifâden (faydalanman) aynı mıdır?
Meselâ, sen Üniversiteye gidersin, kütüphânesinden, laboratuvarından, sosyal faaliyetlerinden faydalanırsın fakat bir bebek veya çocuk veya zihinsel engelli bundan senin gibi faydalanabilir mi?
Veya sen bir araba kullanabilirsin, fakat bir zihinsel engelli veya çocuk bunu yapamaz.
Sen başka insânlarla iletişim kurarsın, konuşursun, sohbet edersin hatta bir mes’eleyi müzâkere edersin, fakat bir zihinsel engelli veya bir çocuk bunların hiçbirisini yapamaz.
Sen para kazanırsın ve kazandığın ile hayâtında farkındalıklar oluşturursun, bir zihinsel engelli veya çocuk için ise eline oyuncak bir çıngırak veya üç-beş çikolata versen kâfî gelir, onu mutlu eder, peki ya seni?
Eline bir oyuncak bir çıngırak versek râzı olur musun?
İşte burası çok önemli…
Sâhip olduğun ‘akıl’ ile geldiğin yaşında gördüklerin ve elde ettiklerin karşısında “oyuncak bir çıngırağa” veya “üç-beş çikolataya” râzı olmazsın!
Aynen bunun gibidir. Engelliler, bebekler, çocuklar Cennet’e girerler ama Cennet’de senin gideceğin ve ulaşacağın makâma ve ni’metlere ulaşamazlar. Onlar orada bir nev’i çıngırak mertebesinde mes’ûd ve mutlu olurken, sen Cennet’de çok daha fazlasına mazhâr olabilirsin. Çünki sen, dünyâ hayâtında iken ibâdet ettin, nefsinle mücâdele ettin, namazlarını kıldın, aksatmadın, orucunu tuttun, hayırlı işlerde bulundun, Rabbini bildin ve O’nun rızâsını kazanmaya çalıştın. Elbette Cennet’deki mertebeniz ve istifâdeniz aynı olmayacak.
Ve Cennet’de sana verilen ni’metleri gördüğünde, belki diyeceksin ki; keşke daha fazla ibâdet etseydim ve âhiretime daha çok çalışsaydım..