‘Ellah mı, Allah mı?’ İle İlgili İ’tirâzlara Cevâblar

Loading

‘Ellah mı, Allah mı?’ adlı video paylaşımımız sonrasında yazılan bâzı yorumları, belki kardeşlerimize bir fâidesi olur niyetiyle icmâli bir tarzda cevâblayacağız.

Video paylaşımımızda da belirttiğim üzere, bu mes’eleyi bize hazırlatan iki sebeb hâsıl olmuştu. İlk sebep olarak bahsettiğim kitaplar, Semendel/Tahşiye yayınlarının Risâle-i Nûr’a dâir şerhlerinden oluşan bir dizisidir. Geçmiş zamanda Kader Risâlesinin şerhini incelemiş ve bâzı notlar almıştım. Elime geçen kitaplara da hızlıca baktığımda, Ellàh yazılarını orada da görmüştüm. Beyânımız yalnızca bunu ifâde etmekten ibâret idi. Hem bu vesîle ile duyuralım ki; vakti geldiği zaman bu kitapları mütalaa etmeyi ve kanaatlerimizi paylaşmayı arzu ediyorum.

Asıl mes’elemize dönersek; Lafzatullah’daki Hemze-i Vasıl için bâzı yerli kaynaklarda ‘E’ sesidir diye yazılıdır, bâzı kaynaklarda da ‘E-A’ arası bir ses olduğu yazılıdır ve buna mukâbil Arapça Grammer kitaplarının bâzılarında da ‘E-A’ arası ses olduğu yazılıdır ve hatta Hemze için, ‘A’ sesidir diye yazan kitaplar da mevcûddur (Bknz: Arapçayı Öğreten Kitap, Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu, Akdem Yayınları, 2015, sh:10)

Yapılan yorumlardan anlıyoruz ki, bir kesim sâdece, “Hemze ‘E’ sesidir” diye yazan  kaynakları okumuş. Halbuki bâzı kitaplar bunu tanım olarak verip, aynı kitap içinde Hemze’nin telaffuzu ‘E-A’ arası bir sestir diye yazarlar. Yâni, tanım olarak ‘E’ sesi fakat o ses Arapça’da nasıl çıkarılır..?  ‘E-A’ arası bir ses ile..  Aynı şekilde, tecvîd kitaplarında Lafzatullah’daki hemzeleri ince okuyunuz diye yazarlar fakat bundan kasıt ‘ince e’ sesi değildir. Bu nedenle icâzetli bir fem-i muhsinin Lafzatullah’ı ‘e-a’ arası bir ses ile (veya ‘a’ ya daha yakın) okuduğu duyulur.

Şunu da belirtelim;  harflerin seslerinin Türkçe okunuş ta’rîfini genelde basit düzeyde olan Tecvîdli Elif-Bâ kitapçıklarında bulabilirsiniz. Yoksa, İlâhiyat Fakültesi düzeyinde yâhut icâzet veren medreseler düzeyinde okutulan Tecvîd ve Kıraat kitaplarında, bu seslerin okunuş ta’rîfleri yapılmaz. Çünki bu durum, tecvîd ilminin usûlüne muhâliftir. Bu eserler hacimli eserlerdir. Meselâ, harflerin mahreçlerinden bahsederler, harflerin sıfatlarından bahsederler, hatta sıfatlar bahsinde Sıfat-ı Lâzimeler başlığı altında Hemze için “cehr, şiddet, istifâle, infitâh, ismât” kayıdlarını da düşerler ve yeri geldiğinde de izâh ederler ancak harflerin seslerinin Türkçe okunuşlarının ta’rifini yapmazlar. Video kaydımızda da sık sık ifâde ettiğimiz bu husûsu ilgili eserlerden buraya da kaydedelim:

Tecvîd ve Kıraat ilmini elde etme yolları: Bazı  ilimleri kitapları okuyarak öğrenmek istediğinizde, o ilim şayet yabancı bir dille yazılmışsa, onun gramerini  (alet ilimlerini) lûgatlarını öğrenerek o ilme ulaşabilir, hocasız o ilmi öğrenebilirsiniz. Kıraat ilmi ve onun bir parçası olan tecvid ilmi böyle değildir. Ne kadar çok tecvid kitabınız da olsa, onların ibarelerini anlayacak diliniz de olsa, hattâ okuyup ibarelerini ezberlemiş dahi olsanız, bir hocanın ‘fem-i muhsinin’ ağzından duyup öğrenmeden tecvid ilmini hakkıyla öğrenmeniz mümkün değildir. Tecvid ilminin nazariyatını (teoriğini) bilmenin yanında, uygulamasını (pratiğini) iyi bilen bir üstadın ‘fem-i muhsinin’ ağzından duyarak öğrenmeye ‘müşâfeheten ahiz’ denir. Bu çok önemlidir.” (Ta’lim Tecvid ve Kıraat, Kurrâ Hâfız Ramazan Pakdil, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017, sh:29)

Bu nedenle de harflerin ses ta’lîmleri, kitabı okutan hocalara havâle edilir. Bundan dolayı bâzı kitaplarda Elif harfi ‘E’ sesidir diye yazınca, sâdece o metni dikkate alır ve kulaklarımızı da kaparsak, hatalı öğrenmiş oluruz. ‘E’ sesi bir tanımlama olmasına mukâbil, o sesin ne olduğunu (yâni Arapça’da nasıl çıkarıldığını) ancak icâzetli bir hocadan duymak tecvîd ilminde şarttır. Lafzatullah’ın okunuşu da aynı usûle tâbîdir..

Aynı tarzda, Hemze ‘E-A’ arası bir sestir diye yazan kitaplar, harekeleri anlatırken Fetha (Üstün) için kalın harfe ‘A’, ince harfe ‘E’ sesi verir diye yazıyorlar. Bu da aynı şeydir ve bir tanımlamadır. Yoksa bir tezâd olurdu. Bu nedenle, icâzetli bir fem-i muhsin’den dinleyerek öğreneceğiz zirâ, bu genel tanımlamalar dışında kendine mahsûs telaffuzu olan kelimeler vardır.

Deniliyor ki; “Lafza-i Celâl’in başındaki harf Elif harfidir. Elif harfi adından da anlaşılacağı gibi ‘E’ ile yazılır.

Türkçeleştirerek ‘E’ ile yazmak başka, telaffuzunu öğrenmek başkadır. Mes’elemiz Hemze’nin telaffuzunu izâhtan ziyâde, Lafzatullah’ın telaffuzuna dâirdir. Yine de kısa bir izâhta bulunalım.

Elif harfi adından da anlaşılacağı gibi ‘E’ ile yazılır diye Türkçe’deki ‘E’ harfi ile okursak hata olur, bu nedenle ‘adından da anlaşılacağı gibi’  değil, telaffuzundan da anlaşılacağı gibi olmalı. Meselâ;

(ق) Kaf harfini de ‘K’ ile yazıyoruz. Türkçe’deki ‘K’ harfi ile telaffuz edersek hata olur!

(ذ) Zel harfini de ‘Z’ ile yazıyoruz. Yine ‘Z’ harfi ile telaffuz edersek çok yanlış olur!

(ث) Se harfini de ‘S’ ile yazıyoruz. Harfin adından da anlaşılacağı gibi ‘S’ ile yazılıyor diyerek Türkçe ‘S’ harfi ile seslendirirsek o da ciddî ve büyük bir hata olur!  Bahsettiğim tarzdaki birçok Elif-Bâ kitapçıklarında Kaf, Zel ve Se yazıldığını görebilirsiniz. O halde doğru olan yazılışlarını değil, telaffuzlarını dikkate almaktır.

Hâsılı, “Bu Kur’ân harfleri, hoca tarafından böylece anlatılır, talebe tarafından dinlenir. Anlatım bittikten sonra hoca, doğrudan cezimli, şeddeli, harekeli okumaya geçer. Aynı harfleri talebe, hocanın arkasından okur. Hoca hatalı ses alırsa düzeltir. Talebeler hatasız okuyana kadar bu okuma devam eder.” (Ta’lim Tecvid ve Kıraat, Kurrâ Hâfız Ramazan Pakdil, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017, Birinci DVD, İkinci Bölüm, Harf ve Dudak Talimi) diye denilmiştir.

Aynı durum başka bir cihette Lafzatullah’da da görünür:

Lafzatullah’ın ortasında (ل) Lâm harfi var. Harfin adından ve tanımından gidersek her zaman ‘L’  olarak telaffuz etmemiz gerekir idi halbuki; bir takım husûsi şartlar tahtında telaffuzu değişir. Lafzatullah’ın makabli, fethâ veya damme ise (ل) Lâm harfini kalın; kesrâ ise (ل) Lâm harfini ince okuruz.

Video kaydımızda da izâh ettiğimiz gibi, “Allah lafzının ‘e-a’ arası bir ses ile yâhut ‘a’ ya yakın bir ses ile telaffuz edilmesinde bir beis yoktur.”  Zâten icâzetli ve on kıraat üzere okumayı bilen ve Kur’ân hâfızı ve ana dilleri de Arapça olan bu dünyâca meşhûr “kârîlerin” de okuyuşları bu şekildedir. Bunları Video kaydımızda tek tek dinlettik..

Yapılan i’tirâzlarda, Elif’in ‘E’ sesi ile okunduğunu sıradan kıraat kitaplarında da görebilirsiniz diyenler, o kitapların içinde Allah lafzının da ‘A’ ile yazıldığını açıkça görebilirler.. O halde onların da bu kıraat kitaplarına uyması ve Allah lafzını ‘A’ ile yazıp, okumaları lâzımdır.

Bunun dışında, Elif harfinin uzatıldığında ‘A’ sesi vereceğini yazanlar olmuş. Kısmen doğru olan bu ifâdenin, eksik olan kısmını bahsettiğimiz eserlerden öğrenmelerini tavsiye ediyoruz. Yine de bir kısmını buraya kaydedelim:

Okunan eliflerin incesi vardır, kalını vardır. Kalınlık incelik yönünden harf-i med, elif ve vav, bir öncesindeki med ettiği harfe tâbîdir. Med ettikleri harfler ince ise harf-i medleri de ince, kalın ise harf-i medleri de kalındır. Dolayısıyla elif harf-i meddi, sekiz harfin med edilmesinde kalın, geriye kalan yirmi tane ince harfin med edilmesinde ise; ince okunmaktadır. Üstün hareke kalın harflere ‘a’, ince harflere ‘e’ sesi verdiği için (Hemze değil harf-i medd’den bahsediliyor), bunların devamı olan medlerde ve harf-i medlerde bu sesler bozulmadan aynı sesle med edilecektir. Ancak bu ince harfleri üstünlü ve harf-i med elifle med ederken ağzın iyice ve vasat ölçüde açılması lâzım ve öyle med edilmesi lâzımdır. Ağız iyi açılmaz, kısık tutulur ve ağız içinde yayılırsa incenin incesi bir ‘ee’ (Türkçe’deki ince ‘e’ sesi) çıkar ki, ona kıraatte ‘beyne’ veya ‘taklîl’ denir. Kıraatimiz Kıraat-ı Âsım ve rivâyeti Hafs’da bu ses yoktur.” (Ta’lim Tecvid ve Kıraat, Kurrâ Hâfız Ramazan Pakdil, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017, Harf Ta’limi, sh:103,104)

Evet, yorumlarda daha başka bunlar gibi eksik bilgiler içeren ifâdeler ve indî bir takım görüşler olmakla berâber, hiçbir Arapça Nahiv kitabında okumadığımız bir takım iddiâlar da mevcûd. Bunları dikkate almıyoruz. Mes’elemizin; hem video kaydımızdaki izâhlarla ve takdîm ettiğimiz delîller ile, hem de burada temâs ettiğimiz nüanslar itibâriyle yeteri kadar açıklığa kavuştuğu kanaatindeyiz.

Son bir husûs ise, Ellàh demeyi savunanların günlük konuşmalarında Allah dediklerine şâhid oluyoruz. Hatta Ellàh denilmesi gerektiğini anlatan bir adam, dersi Allah diyerek anlatmaya devâm ediyor..  Sonra yorumlardan anladık ki; günlük konuşmada Allah denirmiş, Kur’ân okunurken Ellàh denilirmiş. Sanki Allah’ın (الله) iki tane ismi var. Evet, Türkçeleştiği zaman iki farklı şekilde okunur diye iddiâ edenlerin kendilerine mahsûs ve tutarsız hezeyanları..

Kardeşlerim, unutmayınız!
‘Allah’ lafzının doğru okunuşu semâi olarak öğrenilir! Kur’ân’ın doğru okunuşu nasıl ki bir fem-i muhsin’den öğreniliyorsa, Allah lafzının okunuşu da buna dâhildir. Bu yüzden ana dili Arapça olan umûm icâzetli kârîler, Allah lafzını ‘A’ ile veya ‘AE’ arası (‘A’ ya daha yakın) bir ses ile telaffuz etmişler. Ve mesnedsiz ve geçersiz Arapça gramer kurallarıyla birşeyler yazmaya çalışanlara da aldanmayınız..

Elhâsıl : Lafzatullah’ın münferid okunuşuna dâir ilgili delîlleri izâh edip, tek tek sizlere dinlettirdik. Daha önce de beyân ettiğimiz gibi, harf inkılâbından itibâren Lafzatullah’ın telaffuzunun ‘A’ harfi ile daha doğru ve daha yakın karşılandığı tesbît edilmiş ki; o zamandan bugüne umûm eserlerde ve lafızlarda dâima ‘Ellàh’ olarak değil, ‘Allah’ olarak yazılmış ve zikredilmiştir. Sizlere takdîm ettiğimiz meşhûr kârîlerin de okuyuşları ekseriyet-i mutlaka ile ‘A’ sesine yakınıdır (hatta ‘A’ sesi olduğunu söyleyenler de çoktur).

Lafzatullah’ın ‘Ellàh’ olarak yazılması, Arapça veya Osmanlıca’nın tam karşılığı değildir, bilakis; Türkçe karşılığıdır. Ve telaffuzlara dikkat etmeden yalnızca metinden hareket etmenin bir netîcesidir.

Günümüze kadar gelen umûm kitaplarda Allah lafzının bu tarzda yazılmasına, fem-i muhsinlerden bahsettiğimiz tarzda işitilmesine, ezân ve kametlerde Allah olarak telaffuz edilmesine ve alanında uzman ve eğitim almış icâzetli ve ana dilleri de Arapça olan kıraat âlimlerinin ve dünyâca meşhûr kârîlerin de lafzatullahı kasteddiğimiz tarzda okuyuşlarını da duyduğumuz halde, umûmuna gözleri kapamak ve hepsinin yanlış üzere olduğunu düşünmek bizce aklen ve ilmen kabûl edilebilir olmadığı gibi, bir Türk’ün; Çince’nin telaffuzunu Çinlilerden daha iyi bilirim demesi gibi bir duruma düşülen bir vaziyet olduğunu müşâhede ediyoruz ve milletimize bu hataya düşmemeleri için izâh ediyoruz. Umûm akılların ittifâk ettiği bir cadde-i kübrâdan ayrılmamalarını tavsiye ediyoruz.

Video’da izâh ettiğimiz ve burada da tekrardan altını çizdiğimiz diğer izâhlarımızın da bu mes’elede ziyâdesiyle yeterli olduğunu ve kifâyet ettiğini beyân ederek cümlenizi selâmlıyoruz.

Unutmayalım ki, en nihâyetinde bu mes’ele îmân mes’elesi değildir, kim nasıl istiyorsa öyle telaffuz eder ve zikreder vesselâm..

Bir tashih: ‘Ellah mı, Allah mı?’ adlı videomuzda Abdurrahmân es-Sudeysi ‘nin fotoğrafı yerine Abdurrahmân El-Ûsî‘nın fotoğrafı çıkmış. Bizler de sonradan farkettik. Fakat anlattığımız hakîkatı ve mânâyı değiştirmediğinden öylece bıraktık. Bu tür video hazırlama programlarını yeni öğreniyor olduğumuzdan teknik hatalar olabiliyor, buradan tashih etmiş, düzeltmiş olalım.

الشيخ عبد الرحمن العوسي
Abdurrahmân El-Ûsî
         الشيخ عبد الرحمن السديس
Abdurrahmân es-Sudeysi


Selâmlarımızla…

Allah’a (c.c.) emânet olunuz.. 

Ersin Miman