Muhammed Sûresi 4. Âyette, ‘boynunu vurmaktan’ bahsediyor. Deaş (işid) gibilerin yaptığı kafa kesmek, bu âyetle normalleştiriliyor!

Loading

İddiâ edildiği gibi olup olmadığını anlamak için öncelikle İlgili âyeti kaydederek başlayalım; Muhammed Sûresi, 4.âyet:

فَاِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِۜ

حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ

فَاِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَاِمَّا فِدَٓاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚ

ذٰلِكَۜ وَلَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْۙ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَ۬ا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍۜ

وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ

Meâlen (Diyânet): “(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.”

Zikredilen âyete i’tirâz eden ve Deaş (İşid) gibi oluşumların bu âyeti kendilerine örnek alarak kafa kestiğini iddiâ eden; ya fevkalâde yanılmış yâhûd aldatılmış ya da zihninleri iğfâle  (kandırmaya) çalışanlardan olduğunu anlıyoruz. Ve şu zamânda ekseriyet ile, aldananlar/aldatılanlar çoktur. İlgili âyet üzerinden yapılan iddiâyı bir teşbîh (benzetme) üzerinden izâh edelim:

Savaş hengâmında ordumuzun komutanı, düşman askerlerini kastederek: “onları nerede görürseniz vurun, öldürün” dese, buna kim i’tirâz edebilir ve yanlıştır diyebilir?

Düşman ile savaşırken, elbette mukaddesâtını, memleketini, milletini, neslini ve nâmusunu muhâfaza için düşman askerine ateş edecek ve taarruzu berterâf etmeye çalışacaksın. Ne zamân?

Savaş hengâmında…

Yoksa savaş bitmiş, sulh sağlanmış, sen yolda giderken harb ettiğin ülkenin bir vatandaşını görsen ve tutup onu öldürsen, bu suç olur ve sonra da “komutan böyle söyledi” desen, ne kadar divânece hükmetmiş olursun, elbette anlarsın..

Aynen bunun gibi, yukarıda kaydettiğimiz âyet savaş hengâmından bahsediyor. Diyânetin meâlini birebir kaydettim ki, âyete mânâ vermede akıllara bir şüphe gelmesin. Ne diyor âyetin devâmında, “boyunlarını vurun” fakat ne zamân veya hangi hengâmda?

حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ yâni “savaş sona erinceye veya bitinceye kadar” denilmiş. Yâni, savaş esnâsında düşmânla savaşırken “boynunu vurun” denildiğini anlamak zor olmasa gerek.

O dönemlerde silâhlar kılıç olduğundan bu tâbîr kullanılmış. Savaştığınız düşmanı öldürün anlamındadır. Yoksa özellikle ‘boyunlarını vurun’ veya “kafalarını kesin” anlamında değil..

Âyet’de daha neler denilmiş: “Onları etkisiz hâle getirdiğinizde” yâni düşmânı dağıttınız ve bâzı düşman askerlerini de esîr aldınız. Ve onları isterseniz “karşılıksız” veya isterseniz “fidye karşılığı” salın deniliyor. Dikkat ettiyseniz, elinize geçirdiğiniz esîrlerin boyunlarını vurun, kafalarını kesin demiyor. Onları serbest de bırakabilirsiniz, isterseniz fidye aldıktan sonra da serbest bırakabilirsiniz diyor. Ve devâmında da “Savaş sona erinceye kadar, bitinceye kadar hüküm budur” denilerek, tüm bu söylenenlerin “savaş sırasında ve esnâsında” olduğu açıklanmış oluyor.

Mâdem hakîkat böyledir, Deaş (işid) gibilerin kafa kesmesini Kur’ân’a değil, onların kafasızlığına bağlamalı veya onları kullanan arkasındaki gizli ellere…

Şunu da ilâve edelim ki; Deaş (İşid) illegal (yasadışı) bir oluşumdur ve kendi kendilerine cihâd ilân etmeleri ve yaptıklarını da kendi Kur’ân anlayışlarına bağlamaları; değil sâdece Türkiye’de, dünyânın hiçbir İslâm memleketinde kabûl görmemiş ve reddedilmiştir ve’s-Selâm..